31 Mayıs 2015 Pazar

Göçebe | Ön Okuma + Tanıtım


Dünyamız görünmeyen bir düşman tarafından istila edilmişti. İnsanların bedenleri, bu istilacılar için sahiplik yaparken bedenler bir değişikliğe uğramamış gibi görünse de, zihinleri ele geçiriliyordu. Neredeyse herkes teslim olmuştu.
Geriye kalan vahşi birkaç insandan biri olan Melanie, yakalandığı zaman sonunun geldiğine inanır. Göçebe, Melanie’nin bedenini alan ruh, yetkililer tarafından bir insan bedeninin içinde yaşarken karşılaşabileceği zorluklar hakkında uyarılmıştır: Baskın duygular, hislerin yoğunluğu, çok canlı olabilen anılar Ama Göçebe’nin beklemediği bir zorluk vardır: Bedeninin önceki sakini zihninden vazgeçmeyi reddeder.
Göçebe, Melanie’nin düşüncelerinin derinlerine inerek geri kalan insanların nerde olduğunu öğrenmeye çalışır. Ama Melanie’nin zihninde tek görebildiği, sevdiği adamın, hâlâ saklanan bir insan olan Jared’ın hayalidir. Bedeninin arzularına direnemeyen Göçebe, yakalamak zorunda olduğu bu adama karşı özlem duymaya başlar. Dış güçler, Göçebe ve Melanie’yi, aslında istemeseler de, ortak bir hedefte birleştirir ve birlikte sevdikleri adamı bulmak için tehlikeli ve sonu belli olmayan bir macera için yola koyulurlar.
Zamanımızın en çok ilgi uyandıran yazarlarından biri olan Stephenie Meyer, aşkın direnci ve insan olmanın asıl anlamını anlatan, unutulmaz ve heyecan dolu bir romanla yine sizlerle beraber.
Ön Okuma
SORU
Bedenim, evim
Kısrağım, av köpeğim
Ne yapacağım ben
Sen gittiğin zaman
Nerede uyuyacağım
Neyle gezeceğim
Ne avlayacağım
Nereye gidebilirim
Daima istekli ve hızlı olan
Bineğim olmadan
Nereden bileceğim
Önümdeki çalılıkta
Tehlike mi var, hazine mi
Benim iyi ve akıllı köpeğim
Bedenim öldüğünde
Nasıl olacak
Gökyüzünde uzanıp yatmak
Bir çatı, bir kapı
Ve hiç bir şey olmadan
Gözümü oyalayan
Son çarem bir bulutsa
Nasıl saklanacağım ardına?
- May Swenson
Giriş
Yerleştirme
Şifacının adı Fords Deep Waters’tı.
Bir ruh olduğu için, doğal olarak bütün iyi niteliklere sahipti. Merhametli, sabırlı, dürüst, erdemli ve sevgi doluydu. Endişe, Fords Deep Waters için olağandışı bir duyguydu.
Öfkelendiğine ise daha seyrek rastlanırdı. Ancak, Fords Deep Waters bir insan bedeni içinde yaşadığından, öfke kimi zaman onun için kaçınılmaz oluyordu.
Şifa öğrencilerinin, ameliyathanenin uzak bir köşesinden gelen fısıltıları ona bir vızıltı olarak geliyordu. Fords Deep Waters’ın dudakları düz bir çizgi halini almıştı ve bu ciddi ifade, daha çok gülümsemeye alışık olan dudaklarına hiç yakışmıyor­du.
Yardımcısı Darren bunu görünce onun omzunu okşadı.
Sakin bir sesle, “Merak içindeler, Fords,” dedi.
“Bir ruhun bir insan bedenine yerleştirilmesinin ilginç ya da merak uyandıracak bir yanı yok. Bu işlemi gözlemleyerek hiçbir şey öğrenemezler.” Fords’un normalde yumuşak ve teskin edici olan sesi, gergin ve sinirliydi. Buna kendisi de şaşırmıştı.
Darren, “Onlar daha önce hiç yetişkin bir insan görmediler,” dedi.
Fords’un tek kaşı havaya kalktı. “Gözleri kör mü? Birbirleri­nin yüzlerini görmüyorlar mı? Aynaları yok mu?”
“Ne demek istediğimi biliyorsun. Vahşi bir insandan söz ediyorum. Ruhu olmayan bir insandan.”
Fords kızın hareketsiz bedenine baktı. Ameliyat masasında yüzükoyun yatıyordu. Kızın zavallı vücudunun, avcılar onu Şifa Merkezi’ne getirdiklerinde ne halde olduğunu hatırlayınca yüreği sızladı. Çok acı çekmiş olmalıydı.
Şimdi, elbette, çok iyi durumdaydı; tümüyle şifa bulmuştu. Fords sayesinde.
Fords, Darren’a, “O da herhangi birimiz gibi,” dedi. “He­pimiz birer insan yüzüne sahibiz. O da uyanınca bizlerden biri olacak.”
“Bu öğrencileri heyecanlandırıyor. Hepsi bu.”
“Bugün bu bedenin içine koyduğumuz ruh, misafir olacağı bedene böyle dik dik bakılmasından daha fazlasını hak ediyor. Bulunduğu yere uyum sağlamak için zaten büyük bir çaba gös­termesi gerekecek. Bu yetmiyormuş gibi, bir de ona bunu ya­şatmak haksızlık.” Bunu söylerken, öğrencilerin onu seyretme­sini kastetmiyordu. Fords, sesinin yine gergin ve sinirli çıktığını fark etti.
Darren tekrar omzunu sıvazladı. “Her şey yoluna girecek. Avcı’ya bilgi vermemiz gerek ve…”
Avcı kelimesini duyunca, Fords Darren’a öyle bir baktı ki, bu bakışa ancak, “öfke saçan bir bakış” denebilirdi. Darren şaşıra­rak gözlerini kırpıştırdı.
Fords hemen özür diledi. “Üzgünüm,” dedi. “Amacım böy- lesine ters bir tepki vermek değildi. Sadece bu ruhla ilgili kor­kularım var. O kadar.”
Bakışları ameliyat masasının yanındaki standın üstünde duran kiryoterapi kutusuna kaydı. Kutunun üstünde, donuk kırmızı bir ışık yanıyordu. Bu, kutunun dolu ve uyku halinde olduğunu gösteriyordu.
Darren, onu teskin etmek ister gibi sakin bir sesle, “Bu ruh, bu iş için özellikle seçildi,” dedi. “O bizlerden biri ama olağanüstü bir varlık. Çoğumuzdan daha cesur. Bunu şimdi ye kadar yaşadığı hayatlardan da anlamak mümkün. Ona sorma imkânımız olsaydı, bence bu göreve gönüllü olurdu.”
“Hangimiz daha kapsamlı bir iyiliğe hizmet etmek için gö­nüllü olmazdık ki? Konu onun istekli oluşu değil, bir ruha ne­yin sorulmasının gerekli olduğu.”
Öğrenciler de uykudaki ruhtan söz ediyorlardı.
Fords onların fısıltılarını gayet rahat duyabiliyordu. Artık heyecandan, sesleri yükselmeye başlamıştı.
“Altı gezegende yaşamış.”
“Ben yedi diye duydum.”
“Aynı türden bir bedende, iki dönem bile geçirmediğini duy­dum.”
“Bu mümkün mü?”
“O hemen hemen her kılıfta yaşamış. Her şey olmuş. Çiçek, ayı, örümcek…”
“Yosun, yarasa…”
“Hatta ejderha!”
“İnanmıyorum. Yedi gezegende yaşamış olamaz.”
“En az yedi. Origin gezegeni de buna dâhil.”
“Gerçekten mi? Origin mi?”
Fords araya girdi. “Sessiz olun lütfen! Eğer profesyonel ola­rak gözlemlemeyecekseniz, sizden bedenlerinizi alıp dışarı çık­manızı istemek zorunda kalacağım.”
Altı öğrencinin de mahcup olduğu açıkça görülebiliyordu. Susup birbirlerinden uzaklaştılar.
“Haydi, işimize bakalım, Darren.”
Her şey hazırdı. Gerekli ilaçlar insan kızın yanına dizilmişti. Uzun siyah saçları bir ameliyat başlığının altına toplanmış, ince boynu ortaya çıkmıştı. Uyuşturucuların etkisi altında derin bir uykudaydı. Düzenli olarak nefes alıyordu. Güneş yanığı tenin­de geçirdiği kazanın hiçbir izi yoktu.
“Lütfen ısıtmaya başla, Darren.”
Fords Deep Waters’ın ak saçlı yardımcısı kiryoterapi kutusu­nun yanında bekliyordu. Eli kadrandaydı. Güvenlik kilidini açtı ve bir tuşa bastı. Gri renkli küçük kutunun üstündeki kırmızı ışık yanıp sönmeye başladı. Gittikçe daha hızlı yanıp sönüyor ve renk değiştiriyordu.
Fords hareketsiz bedene odaklanmıştı. Neşteri kızın kafata­sının alt kısmındaki derinin üstünde yavaşça gezdirdikten son­ra yarığı genişletmeden kan durdurucu sıvıyı neşterin bıraktığı izin üzerine sıktı. Sonra, büyük bir özenle onları incitmemeye çalışarak ense kaslarının altına indi. Omurganın en üst kısmın­daki soluk renkli kemikler görünmüştü.
Darren, “Ruh hazır, Fords,” diye açıkladı.
“Ben de hazırım. Getirebilirsin.”
Fords, Darren’ın dirseğinin dibinde olduğunu hissetti. Bak­masına gerek yoktu. Asistanının elini uzatmış, beklediğini bi­liyordu. Uzun yıllardır birlikte çalışıyorlardı. Fords deliği açık tutuyordu.
“Onu yuvasına gönder,” diye fısıldadı.
Darren’ın eli görüş alanına girdi. Avcunun içindeki ruh ya­vaş yavaş uyanıyor ve etrafa gümüş rengi pırıltılar saçıyordu.
Fords ne zaman çıplak bir ruh görse, onun güzelliğine hay­ran kalırdı.
Ruh, ameliyathanenin parlak ışıkları altında ışıldıyordu. Fords’un elinde tuttuğu gümüş rengi neşterden daha parlaktı. Canlı bir kurdele gibi kıvrılıp bükülüyor, geriliyor, kiryoterapi kutusundan kurtulduğuna seviniyordu. İnce kollarındaki tüyler, soluk gümüş rengi saçlar gibi dalgalanarak ağır ağır uçuşuyor­lardı. Bütün ruhlar güzeldi ama bu ruh, Fords Deep Waters’a, özellikle çekici gelmişti.
Bu düşüncesinde yalnız değildi. Darren’ın hafifçe iç çektiği­ni ve öğrencilerin de hayranlık dolu bir şekilde mırıldandıkla­rını duydu. Darren, pırıltılar saçan bu küçük yaratığı, Fords’un bir insanın ensesinde açtığı deliğin içine özenle yerleştirdi. Ruh, kayarak deliğin içine daldı ve bu yabancı bedenin içinde dolaş­maya başladı. Fords, ruhun yeni yuvasına uyum sağlamaktaki becerisine hayran olmuştu. Kollarını sinir merkezlerinin çev­resine sıkı sıkı dolamış, Fords’un göremediği yerlere, beynin altına ve üstüne, optik sinirlere ve kulak kanallarına uzanmıştı.
Çabuk ve kararlı bir şekilde hareket ediyordu. Kısa bir süre son­ra, pırıltılar saçan bedeninin sadece küçük bir parçası görünür olmuştu.
Fords, onun kendisini duymayacağını bildiği halde, “Aferin,” diye fısıldadı fakat kız derin bir uykudaydı.
İşi bitirmek sıradan ve alışılmış bir şeydi. Yarayı temizleyip iyileştirdi. Ruh içeri girdikten sonra kapanan deliğin ağzını ya­pıştırmak için bir merhem sürdü. Sonra, ensedeki yara izini ha­fifletmek için üstünü özel bir maddeyle pudraladı.
Yardımcısı, “Her zamanki gibi kusursuz oldu,” dedi. Bu adam, Fords’un bir türlü anlayamadığı bir nedenle, içine yer­leştiği insan bedeninin adını değiştirmemişti. Darren.
Fords derin bir iç çekti. “Bugünkü işten pişmanlık duyuyo­rum,” dedi.
“Sen sadece Şifacı olarak işini yapıyorsun.”
“Bu şifanın bir yara açtığı nadir durumlardan biri.”
Darren ortalığı toplamaya başlamıştı. Ne cevap vereceğini bilmiyordu. Fords Kutsal Görevi’ni yapıyordu ve bu Darren için yeterliydi.
Ama Fords Deep Waters için yeterli değildi. O benliğinin en derin köşelerine kadar gerçek bir Şifacı’ydı. Kızın hareketsiz bedenine endişeyle bakıyor, kendine gelir gelmez uyku halin­deki bu sükûnetinden eser kalmayacağını biliyordu. Bu genç kadının korkunç sonunun dehşet verici etkilerine, biraz önce bu bedenin içine yerleştirdiği günahsız ruh mu katlanmak zo­runda kalacaktı?
Kızın kulağına fısıldarken, içindeki ruhun onu işitebilmesini diledi.
“İyi şanslar, küçük göçebe, iyi şanslar. Keşke şansa ihtiyacın olmasaydı.”

0 yorum:

Yorum Gönder