9 Haziran 2016 Perşembe

Parçalanmış İmparatorluklar Serisi: Dikenlikler Prensi |Kitap Yorumu


Adı: Dikenlikler Prensi
Serisi: Parçalanmış İmparatorluklar Serisi (#1)
Orijinal Adı: Prince of Thorns
Yazarı: Mark Lawrence
Çevirmen: M. Kerem Sanatel
Yayınevi: Pegasus Yayınları
GoodReads Puanı: 3.87


Mark  LawrenceYazar Hakkında

Mark Lawrence, yapay zeka üzerinde çalışmalar yapan bir bilim insanıdır. Evli ve dört çocuk babası olan Lawrence, Bristol'da yaşamaktadır. Dikenlikler Prensi, ilk romanıdır. 








KİTABIN KONUSU

Dikenlikler Prensinden Sakının Dokuz yaşında annesinin ve kardeşinin gözleri önünde öldürülmelerini izledi. On üç yaşında kana susamış bir haydut çetesinin başındaydı. Prens Honorous Jorg Ancrath'ın sırt çevirdiği şehre dönme vakti gelmiştir. Kont Renar'ın annesini ve kardeşini öldürmesini dikenliklerde kapana kısılmış bir şekilde izlediği günden beri intikam ateşiyle yanmaktadır. Hayat ve ölüm onun için bir oyundan ibarettir ve kaybedecek hiçbir şeyi yoktur. Ancak babasının hisarında onu başka bir ihanet beklemektedir. Kalleşlik ve kara büyü. İradesi ne kadar güçlü olursa olsun, genç bir adam hayal bile edemediği kadar güçlü düşmanlarını alt edebilir mi?


YORUMUM

   Dikenlikler Prensi, Jorg, bir anti-hero (anti-kahraman). Kitabı okuduğunuz süre içinde de bu özelliğini çok net bir şekilde gösteriyor. Bu yüzden okumadıysanız, bir düşünün derim: başrolü kötü karakterin oynadığı bir kitabı okumak ister misiniz? 

 Jorg, annesinin ölümünü ve kardeşinin ölümünü küçük bir çocukken görmüş bir karakter. Dolayısıyla yaptığı şeylerin en büyük nedeni de öç alma dürtüsü. Okurken kendimi intikam hırsına bulanmış gibi hissettim. Sürekli kötü bir şeyler yapıyor olması ve küçük bir çocuk olması beni şaşırtan kısımdı. On dört yaşında biri için fazla cesurca davranmasının yanında zekasını da kendisinden beklenmeyecek şekilde kullanıyordu, bana göre. Etrafında onun için savaşacak askerlerdense Biraderler dedikleri suçlular bulunuyor. O zamana göre düşününce onları yönetmek için büyük bir güç ve zeka gerekli. Gelin görün ki Jorg da bunları başarıyor. Yeri geldiğinde kendinin 4 misli bir adamı yere devirecek kadar güçlü, bazende orduyu kendi tarafına çekebilecek kadar konuşkan olabiliyor. Bana bunları yapabilmesi aslına bakacak olursak çok ta gerçekçi gelmedi. Yani, karakteri benimseyemedim. Benim için dopingli bir çocuk olarak kalacak. 

 Genel kurguya bakacak olursak idare ederdi. Sıkıcı bir roman değildi fakat gerçeklikten -somutluktan- yoksundu diyebilirim. Argo kelimeler içeriyordu ama öyle büyütülecek şekilde değildi. Biraderleri ve onların karakterleri bence Jorg'dan daha iyiydi. Kendi içlerindeki arkadaşlığı ve sürü psikolojileri benim hoşuma gitti. Savaşlar ve dövüş sahneleri daha yaratıcı olabilirdi ama bu haliyle de iyiydi.

  Okuma sırasında aklımı sürekli bir soru kemirdi: neden 14 yaşındaki biri kadınlara tecavüz etmeyi, insanları zevk için öldürmeyi ister? 

  Tamam, böyle düşününce intikam isteği ruhunu emmiş, diyebiliriz. Düşününce, annesine ve kardeşine de benzer şeyler uygulanıyor fakat bunları yinelemek o acıyı silebilecek ve yahut kaybettiklerini geri getirebilecek mi? Nedenin bu olduğuna inanmıyorum. Bu yüzden GoodReads'te kitabı araştırırken benzer bir soruyu yazara sormuşlar, ben de onu buraya eklemek isterim.

A: Neden Jorg'u anti-kahraman olarak oluşturdun? Demek istediğim, birçok okur onu yaptıkları yüzünden sevmiyor. (örneğin, tecavüz etmek, insanları nedeni olmadan öldürmek, vb.) Bunu merak ediyorum çünkü Jorg ilginç bir karakter.

M.L.: Jorg için 'anti-kahraman' sözcüğü doğru mu, emin değilim. Jorg'un karakterini Anthony Burgess'ın 1962 klasiklerinden Otomatik Portakal'dan, bu tür şeyler yapan Alex karakterinden, etkilenerek yazdım. Bu bir cevap.
 Diğer bir cevap ise 'neden olmasın'. Karakterleri sevmek için, onların insanların ilgisini çekecek şeyler yapması gerekli değildir. Ek olarak, bir karakterin yaptığı şeyleri sevmeyip, onu sevmek ilginç değil mi? (*)
Puanım: 
/5

0 yorum:

Yorum Gönder