Herkese merhaba! Uzun soluklu bir seri olan Millennium için kendi şanına yakışır bir yorum yapmak istiyordum. Son kitabını henüz bitirmiş olarak yeni başlattığım bir konsept ile Larsson'un bize bıraktığı mirasa bakalım.
EJDERHA DÖVMELİ KIZ
#1
Herkesle konuşmayan, çok farklı bir yapıya sahip olan, vasisi tarafından gayr-i mümeyyiz ilan edilmiş olmasına rağmen inanılmaz bir hacker ve araştırmacı olan Lisbeth Salender ve güçlü bir kaleme sahip, gözü kara bir araştırmacı gazeteci olan Mikael Blomkvist'in hikayesini konu alır.
Mikael, Wernerstörm olayını araştırırken yolu Lisbeth denen hacker ile kesişir. Bu olay ikisini de işin derinliklerine indirecektir.
Hayatımda okuduğum hiçbir kitaba benzemediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Larsson'un yarattığı karakterler ne birbiriyle örtüşüyor ne de olayları önceden görmemizi sağlıyor. Kalemiyle okuyucunun gözlerini büyüten bir yazar. Olayların akışı ince düşünülüp karakterlerin rolü sık elenmiş.
Serinin diğer kitaplarında da gördüğüm tarz şahsen polisiye kitaplarında istediğim şeydir.
Tekdüze bir biçimde değil de sanki sizde orada bir araştırmacısınız ve X kişinin bilgilerini okuyorsunuz, gibi anlatıyor. Dolayısıyla X'in nasıl biri olduğunu, neler yapabileceğini, kimlerle bağlantılı olduğunu düşünebiliyoruz.
Özellikle seçtiği ana başlıkların inine inmeyi okuyucuyu doyurarak yaptığını söyleyebilirim. Pat diye biri ortaya çıkıp ta ona yüklenmiyor, kesinle böyle bir şey yok. Yavaş yavaş ilerleyerek perdeyi aralıyor. Bir sayfa daha okusam, diyerek kitabın esiri oluyorsunuz.
Şunu söylemeden geçmek istemiyorum. Stieg Larsson, kitaplarında kadına olan şiddete karşı olduğunu, Kadınlardan Nefret Eden Erkekler başlığında ifade ediyor. (Kitabın gerçek adıyla)
ATEŞLE OYNAYAN KIZ
#2
Mikael Blomkvist İsveç'teki seks trafiğini kontrol eden multimilyarderin ve onun uluslararası bağlantılarının peşindeyken Lisbeth, Stockholm'de iki ölü, bir silah ve silahtaki parmak izlerinin hedefi.
İkinci kitapta bomba gibi üzerimize hızla geliyor. Hem konu hem de konunun akışı olsun bir ülkede nelerin olup bittiğini ve bu konuda gözümüzü açmamızı sağlıyor. İnsanların neler yapabileceklerini ve buna karşı savaşanların nasıl gözü pek olduğunu görüyoruz. Basit bir olayın arkasında nasıl bir kurgu olduğunu bize gösteriyor, Ateşle Oynayan Kız.
Efsanevi bir kurgu üzerinde bir sürü denklemin döndüğü bir satranç tahtası olarak düşlemeyi tercih ediyorum. Evet, bu benim için Larsson'un kitaplarının her birinde kullanacağım bir tür motto. Denklemler bir karmaşa gibi görünse de çözmeyi bilen için anlam ifade ediyor. Bu yüzden Millennium serisini dikkatle ve kafanızı yorarak okuyun derim.
Kitaptaki yazılanlar ve araştırmalar, önemli bir konuya parmak basmış durumda. Dolayısıyla her yaştan kişinin okuyabileceğini sanmıyorum. Bu yüzden sizleri uyarayım.
16 yaşının üstündeki bireyler okursa daha sağlıklı olur.
Ayrıca kitap boyunca şunu merak ettim: bu kadar çok detay verilirken nasıl oldu da bıkmadım, aksine daha çok merak ettim.
ARI KOVANINA ÇOMAK SOKAN KIZ
#3
Çoğu yazara 'türünün başyapıtı' dedirtecek kadar iyi olan kitaba geldik. Benim de seride en beğendiğim kitaptır.
Kalınlığına bakarak korkmamanızı öneririm. Çünkü, o sayfaların her birini okurken nutkunuz tutulacak. Bu sefer Lisbeth'in işi gerçekten zor. Lakin, Lisbeth kendisine karşı kuşatılmış herkesi yerle bir edecek şekilde donatılmış biri. Gerçekten, yapay zeka kadar zeki ve zamanı geldiğinde silahlarını ateşleyecek bir karakter.
Bu kitap hakkında Mikael Blomkvist'in de dediği gibi: Sonsuz bir zamanın içinde, bir şeyleri yayınlamak için doğru tek bir an vardır. İşte biz o anı okuyacağız bu kitapta.
Hayatımda izlemediğim, okumadığım kadar polisiye olayı okudum. Heyecanla bir sonraki sayfaya baktım. Hatta geri dönüp iyice anladıktan sonra kitaba devam ettiğim bile oldu. Çünkü, olayların akışında sürüklenmemek için her cümleyi anlamaya çalıştım. Bu şekilde yaptıkça hem hikayeyi özümsemiş oldum hem de hayret ettim kaçıncı defa.
Ne yazık ki, Stieg Larsson üçlemenin başarısını göremeden vefat etti. Bir kaynağa göre üçlemenin devamı var. Hayat arkadaşı Eva Gabrielsson "Dördüncü romanın başlangıcı niteliğindeki sayfaların 200 civarında olduğu tahmin ediliyor. Metinlerin tam bir bütünlüğü yok çünkü Stieg spontan bir yazardı. Sahneleri yazar ardından onları birbirine bağlardı. Bu nedenle laptoptaki taslağa roman diyemeyiz," diye ifade etmişti.*
Merakla beklenilen dördüncü roman, David Lagercrantz tarafından Örümcek Ağındaki Kız adıyla devam etti.
ÖRÜMCEK AĞINDAKİ KIZ
#4
Öncelikle bu üçleme devam ettiği için çok mutluyum. Çünkü, tekrar Salender ve Blomkvist'i okuyacaktım. Romanı bu sabah bitirmiş bulunuyorum. Benim için çok kısa sürede bitti. Olayların iyice içime işlemiş olmasından mı bilemiyorum, artık seriye alıştım. Benden kitap önerisi istediklerinde aklımda beliren ilk seri Millennium oluveriyor. Az önce bahsettiğim gibi yazarımız dördüncü kitaptan bir demet bırakmıştı. Yani, bu kitabı tam tamına Larsson yazdı diyemeyiz. Aklınızda soru işareti olmasın diye söylüyorum. Larsson'un oluşturduğu düzene göre devam etti kitap. Hatta dil ve anlatım yönünden büyük bir fark denecek hiçbir şeye rastlamadım. Anlatımı yine sürükleyiciydi. Efsane aynı şekilde beni kendine hayran bıraktı. Çünkü bu kez konusu diğer üç kitaba göre daha ilgi çekiciydi.
Salender, NSA (Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi)'in ağını hacklemiş ve çok önemli bazı bilgiler edinmiştir. Ejderha dövmeli kızın adaletsizliğe duyduğu öfke hiç sönmeyecek bir alev gibidir, özellikle de o ateşi daha da harlayacak birtakım devlet sırları ele geçirdikten sonra.
Mikael Blomkvist, gecenin bir yarısı yapay zeka konusunda uzman Profesör Balder'den gizlemli bir telefon alır. Millennium'u içine düştüğü zor durumdan kurtaracak bir haberin kokusunu alan Mikael, profesörle görüşmeye gittiğinde örümceklerle dolu bir ağın içine düştüğünü fark eder. Ve işte böylece yıllar sonra Lisbeth'le yolları yeniden kesişir.
Son kitap hakkında merak ettiğim tek bir şey var: acaba Larsson olsa nasıl bitirirdi?
*Sabit Fikir dergisinden alıntıdır. (x)
0 yorum:
Yorum Gönder