1 Nisan 2020 Çarşamba

Rosshalde - Herman Hesse | İnceleme

Rosshalde - Hermann Hesse
Kitap Adı: Rosshalde
Özgün Adı: Roßhalde 
Yazar: Herman Hesse
Çevirmen: Kâmuran Şipal
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
GoodReads Puanı:  3.74
Sayfa Sayısı: 169

YAZAR HAKKINDA

ÖTEYE MEKTUPLAR - 7 Öldürmeyeceksin'in yazarına Sayın Bay Hermann ...
Hermann Hesse 1877’de Almanya’nın Calw kasabasında doğdu. Eğitim sistemindeki kısıtlamalara ve misyoner babasının dinsel baskılarına direnerek Maulbronn İlahiyat Okulu’ndan ayrıldı. Bir süre kitapçılık yaptıktan sonra 1904’te serbest yazarlığa başladı. Birinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalan İsviçre’ye yerleşerek Alman militarizmi ve milliyetçiliğini yeren yazılar yazdı. Savaş tutsakları ve gözaltına alınanlar için bir dergi çıkardı. 1923’te İsviçre uyruğuna geçti.
Savaş ortamının ve kişisel sorunlarının etkisiyle ağır bir bunalım geçiren Hesse, Jung’un öğrencisi Lang’dan psikanaliz tedavisi gördü. Lang ile dostluğu Hesse’nin ruhbilime ve Jung’a duyduğu ilgiyi körükleyerek iç dünyasını zenginleştirdi. 1911’de Hindistan’a yaptığı yolculuk Doğu kültüründen etkilenmesine yol açtı. Yapıtlarında, kişinin uygarlığın yerleşik kalıplarından kurtularak özbenliğini bulmaya çalışmasını işledi, insanları kendi yaşamlarını kurtarmaya çağırdı ve Doğu gizemciliğini yüceltti.
Hermann Hesse Eserlerinden Okunması Gereken Alıntılar
Hesse, Doğu kültürüne yakınlığıyla, özellikle 1960’larda Amerika’da canlanan Budizm ve Zen Budizmi akımları sırasında en çok okunan yazarlar arasına girdi. Romanları, öyküleri, denemeleri, şiirleri, politik makaleleri ve kültür alanındaki eleştirel yazılarıyla tüm dünyada 100 milyonu aşkın okura ulaşan, 1946’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Hesse, 1962’de İsviçre’nin Montagnola kasabasında öldü.
(YKY sayfasından alınmıştır.)

KİTAP HAKKINDA

(Arka kapak yazısıdır. Bence okumayın çünkü spoiler içeriyor.)

Parçalanmanın eşiğindeki bir aileyi barındıran hüzünlü bir malikâne Rosshalde. Ressam baba, mutsuz evliliğinin yarattığı düş kırıklığı içinde “kale”sine çekilmiş, bahçedeki atölyesinde kalırken, piyanist karısı ve onları bir arada tutan son bağ olan küçük oğulları malikânede yaşamaktadır. Küçüğün amansız bir hastalıktan ölmesiyle, aile bir daha birleşmemek üzere dağılır: Baba kendini sanatına adayıp Hindistan’a gitmeye karar verirken, anne büyük oğluyla birlikte belirsiz bir geleceğe adım atar. Rosshalde’nin kapıları, belki de bir daha açılmamak üzere kapanır. Hermann Hesse’nin 1914’te kaleme aldığı Rosshalde, yazarın kendi yaşamından izler taşıyor: Ressamlık, Hesse’nin sanatçı kişiliğinin bir parçasıydı. Doğu kültürüne yakınlığıyla tanınan Hesse 1911’de uzun bir Hindistan yolculuğuna çıkmış, 1919’da ise ilk karısından ayrılmıştı. Oysa romanın yayımlanması üzerine babasına yazdığı mektupta bambaşka bir dilek saklıydı: “Kitaba konu olan mutsuz evliliğin tek nedeni yanlış seçim değil; sorun çok daha derinlerde, bir sanatçının ya da düşünürün evliliğe yatkın olup olmadığında. Bunun cevabını bilmiyorum, ama benim durumum kitaba alabildiğine yansıdı; burada sona eren bir şey var, umarım gerçek hayatta onunla başka türlü başa çıkabilirim.”

MERAK EDENLER İÇİN KİTABIN İLK BÖLÜMÜNDEN ALINTI:
melch
Im Garten die Söhne Heiner, Bruno und Martin
From: "Hermann Hesse: Sein Leben in Bildern und Texten"
On yıl kadar önce Johann Veraguth’un satın alarak içine girip yerleştiği Rosshalde, bahçesinde otlar bürümüş yolları, yosun tutmuş bankları, kırık dökük basamaklardan oluşan merdivenleri, balta girmemiş bir ormana benzeyen parkıyla bakımsızlıktan harap eski bir malikâneydi. Yaklaşık sekiz dönümlük arazi üzerinde, ahırıyla ve tapınağı andıran kameriyesiyle biraz viran konaktan başka şey bulunmuyordu; kameriyenin kapısı yamulmuş menteşeler üzerinde çarpık duruyor, bir zaman mavi ipek kumaşla kaplı duvarları yosun ve küften geçilmiyordu. Malikânenin yeni sahibi Veraguth köhne kameriyeyi hemen yıktırmış, ama bu aşk yuvasının eşiğinden aşağıdaki göle inilen, zamanla aşınmış on basamaklık taş merdiveni olduğu gibi bırakmıştı. Yıkılan kameriyenin yerine kendi atölyesini inşa ettirmiş, yedi yıl bu atölyede resim yapmış, günlerinin büyük bölümünü burada geçirmiş, ama hep konakta yatıp kalkmıştı. Derken aile içinde giderek büyüyen sürtüşmelere daha fazla dayanamamış, büyük oğlunu evden uzaklaştırarak başka kentlerdeki okullara yollamış, konağı karısıyla hizmetçilere bırakıp kendisi için atölyenin bitişiğine iki oda yaptırmıştı. O gün bu gün bu iki odada adeta bir bekâr hayatı sürüyordu. Güzelim konağa günahtı doğrusu: Bayan Veraguth yedi yaşındaki oğlu Pierre’le konağın yalnızca üst katında kalmaktaydı; kuşkusuz, ziyaretçilere ve konuklara kapısını açmıyor değildi, ama kalabalık toplulukları konakta asla ağırladığı olmuyor, dolayısıyla bir sürü oda yıllardır kullanılmadan öylece duruyordu. 
(YKY sayfasından alınmıştır.)

KİTAP YORUMU 

(spoiler hem var hem yok)

Ausstellung in Gaienhofen: „Haus der Träume“. Hermann Hesse und ...  Eski eşyalarımı karıştırırken bin bir kitabın ve oyuncağın arasında YKY sembolünü görünce hemencecik kitabı kendime çektim. Eski kitapları ve onların kokusunu çok severim. Özellikle de o sarımsı renk iyice belirir ve gerçekten "yaşanmış" tadını hissedince daha da mutlu olurum. Nedendir bilinmez, arka kapak yazısını kısaca bir göz gezdirdikten sonra okumaya başladım. İlk defa tanıştığım bir yazardı Hermann Hesse. Kısa sürede birbirimize alıştık ve okuduğum süre içerisinde ben hep Rosshalde'deydim. Pierre ile bir ıhlamur bahçesini dolaşıyorduk bir çiçek topluyorduk derken, kendimizi atölyede tuvalin başında buluyorduk. Ana karakterlerimiz, az ama öz bir biçimde ailenin fertlerinden oluşuyordu.
 Pierre: Ailenin ikinci ve en küçük çocuğu. Eğlenceli, enerjik ve birazcık kaprisli bir kişiliği var. Kim öyle değildi ki o yaşlarda?
 Bay Veraguth: Neredeyse tüm hayatını atölyesinde resim yaparak geçiren, yurt dışında da bir hayli üne sahip olan bir ressam. Pierre ve Albert'in babası. 
 Bayan Veraguth: Rosshalde'yi yöneten bir hanımefendi. Pierre ve Albert'in annesi.
 Bay Burkhardt: Bay Veraguth'un en yakın dostu.
 Albert: Pierre'in ağabeyi. Piyano çalmakla ve sanatla ilgili.


R.A.229 Bern: Melchenbühlweg 26; Schosshalde (20. Jh.)  Karakterleri biraz tanıdıysak, başlayalım. Okumadan önce, yalan yok, Rosshalde'nin, Melchenbühlweg'deki Ev isimli tablonun, güzelliğinden etkilendim. İçeriğine girdiğinizde artık tablo sadece bir tablo olmaktan çıkmıştı benim için. Her şeyi anlatıyor, betimliyor ve kafanızın içine oturtuyordu. Yalın bir dil, akıcı bir anlatım ve gerçeklik birleşince romanın kötü olması düşük bir ihtimaldi. Herkesin hayatından bir parçayı yüksek bir sesle söylemişti yazarımız sadece. Ben de bu güzel eseri okudum da okudum ve sonra bitti. Tüketti her şeyi. Evi, bahçeyi, atölyeyi, Pierre'i. Öyle beklenmedik bir hale büründük (haliyle kitap ve okuyucu olarak) ki yorulduk ama hiç sıkılmadım. Her şeyi karakterler birlikte adım adım yaşadım. O evin ruhunu, çalışanlarıyla birlikte. 

  Böyle üzücü şeyleri biraz fazla anlattım fakat buna aldanmayın. Genel hali buruk olsa da asıl üzüntüyü, Herman Hesse en sona saklamış. Ben genel olarak baktığımda okurken mutluydum. Kendimi yeni bir ailenin içinde hissederek okudum. Size de öyle yapmanızı tavsiye ederim. Her ne kadar üçüncü kişi ağzından yazılmış olsa da bütünleşmenizi zorlaştırmıyor, aksine bir olayda herkesin nasıl olduğunu gördüğünüz için işimiz kolaylaşıyor bence. 
  Kitabı bitirdikten sonra aklımda tek bir soru kaldı: Niye öyle oldu? Bunun cevabını bilemeyeceğiz sanırım ama kitabı bir kere daha dikkatle incelediğimde bunun aslında Hermann Hesse'nin kendi yaşamından izler taşıdığını öğrendim. (Kitabın arkasında belirtilmiş ama ben sabırsız olduğum için okumamış o kısmı.) 
  Bay Veraguth net bir şekilde kendisini belli ediyordu: sanatçı. Kendisini resim yaparken kaybedişi, hisleri, tavrı öyle güzel tasvir edilmiş ki! Tutacak hiçbir el bile kalmadığında onu, yeni tablosunu düşünürken buluyoruz. Zaten, Hermann Hesse de bize bir sanatçının ya da düşünürün evliliğe yatkın olup olmadığını anlatmaya çalışıyor. Kendince hem ufak detaylarla hem de görülebilir biçimde yansıtmış. Herkes için cevap başkadır, belki, bilemem. Ama anladığım şey şu: kendini bir şeye öylesine tutkuyla bağlamak, sadece "o an"da olmak ve başka şey düşünememek. Bence, Bay Veraguth buna yakındı ya da böyleydi. Cevabınızı, düşüncenizi benimle paylaşmaktan çekinmeyin! :)

  Son olarak, Rosshalde'nin YKY'den çıkan ilk baskılarından birini okumaktan çok keyif aldım.  Sade diliyle anlatmak istediğini, fırça darbeleriyle derinleştirmiş olan Hermann Hesse'yi de çok sevdim! Bir aile sıcaklığı vermese de Pierre'in gülüşünün içinizi ısıtacağını biliyorum. Hem yazarı tanımak hem de kaliteli bir roman okumak istiyorsanız ideal bir eser olduğunu düşünüyorum. 

Sağlıkla kalın,
Melis.

Benim Puanım:
/5






0 yorum:

Yorum Gönder